50 yaşında, bir inşaat firmasında yönetici olarak çalışan A. K kardiyoloji uzmanı tarafından psikiyatri servisimize yönlendirildi. A. K, görüntü olarak oldukça sağlıklı ve bakımlı gözüküyordu. Ancak gülümsediği zaman dişlerinin büyük bir kısmının eksik olduğu fark edildi.
50 yaşında, bir inşaat firmasında yönetici olarak çalışan A. K kardiyoloji uzmanı tarafından psikiyatri servisimize yönlendirildi. A. K, görüntü olarak oldukça sağlıklı ve bakımlı gözüküyordu. Ancak gülümsediği zaman dişlerinin büyük bir kısmının eksik olduğu fark edildi. A. K ile yapılan birkaç görüşmenin sonunda dişlerini diş hekimlerine kendi isteği ile zorla çektirdiği öğrenildi. Kardiyoloji birimi tarafından kliniğe yönlendirilmesinin sebebinin ise herhangi bir bulgu bulunamadığı halde hastanın ısrarlı ameliyat olma isteği olduğu anlaşıldı. Hastaya neden ameliyat edilmek için ısrar ettiği sorulduğu zaman, “ Doktorlar hala anlayamadılar ama benim kalp damarlarımdan birisi tıkalı. Bunu hissedebiliyorum ve bu tıkanıklık yüzünden her an ölebilirim. Çok daha iyi bir doktora gidip tam olarak muayene olmalıyım. En son gittiğim doktor kendi beceriksizliği yüzünden düzgün teşhis koyamadı birde beceriksizliğini örtmek için beni size yönlendirdi. Güya psikolojikmiş nasıl psikolojik olabilir insan içinde olup biteni anlamaz mı? Üstelik okuduğum bütün belirtiler bende mevcut… Eminim damarlarımdan birisi tıkalı ve zaman kaybetmeden ameliyat olmam lazım.” Hasta ile devam eden görüşmelerin sonucunda hastaya hipokondiyazis (hastalık hastalığı) tanısı konuldu. Ancak görüşmeler hastanın ilaçları kullanmayı reddetmesi ve görüşmelere gelememeye başlaması sonucu kesilmek zorunda kaldı.
Halk arasında sıkça duyduğumuz hastalık hastalığı yukarıda anlatıldığı gibi çok ileri boyutlara varabileceği gibi daha sakin ve süreğen bir şekilde de ilerleyebilir.
Hipokondriyazisi daha iyi anlamak adına tanımlayacak olursak; herhangi bir fiziksel semptom bulunmadığı halde kişilerde meydana gelen somatik semptomların normal yaşamı etkisi altına alması olarak ifade edebiliriz. Bu hastalar bedenlerine aşırı odaklanmışlardır. Sık sık vücutlarını, nabızlarını, idrarlarını kontrol ederler. Ufak bir değişiklik onlar için ciddi bir sorun olabilir. Öleceklerine, sakat kalacaklarına vb. inanabilirler. Bu kaygılarını gidermek adına sürekli doktor doktor gezme eğilimi gösterirler. Ancak gezdikleri doktorların söyledikleri onların tatmin olması için yeterli olmaz ve daha fazla doktor gezmeye başlarlar. Bu kısır bir döngüye dönüşür. Bazı vakalarda, hastalar doktorların söylediklerine inanmadıkları için kendileri hastalıkları hakkında araştırma yapmaya başlarlar ve edindikleri bilgileri doktorları ikna etmek için kullanırlar.
Hipokondriyazisin sebebi için detaylı bir anamnez( öykü) alınması gereklidir çünkü sebebi çok çeşitli olabilir. Öncelikle sebebini araştırırken elde edilen kazançlara bakmak gerekir. Kişi hasta olduğunu söyledikten sonra birincil kazançlar(kaygılarından kurtulmak, kendisini rahatlatmak vb.) mı elde ediyor yoksa ikincil kazançlar(sorumluluklardan kurtulma, hastalığı ile ilgi görme vb.) mı? Elde edilen bu kazançlar hastalığın pekişmesinde oldukça etkilidir. Arıca hastalığın sebebi tam olarak anlaşılabilirse danışma süreci daha sağlıklı ilerleyebilir. Hastalığın sebeplerinden birkaçını sıralayacak olursak;
Psikolojik sorunların bedenselleştirilmesi: Günlük yaşamda çoğumuz stres ve kaygı oluşturan durumlarla karşı karşıya kalırız ve çeşitli yöntemlerle kaygımızla mücadele etmeye çalışırız ancak bazı bireyler kaygı ve stres oluşturan durumlarla sağlıklı bir şekilde başa çıkamadığı için yaşadığı kaygıyı bedenselleştirerek atlatmaya çalışır.
Bastırdığımız öfke ve düşmanca düşünceler: Psikanalitik kurama göre geçmişte yaşadığımız kayıp, taciz, çevre tarafından reddedilme, sevgi eksikliği gibi olaylar insanlarda öfkeye sebep olur ve içimizde yaşadığımız bu öfke bizde suçluluk duygusu meydana getirir. Ortaya çıkan bu suçluluk duygusu sonucunda bilinç dışı düzeyde kendimizi cezalandırmak isteriz ve bedensel ağrılar meydana getiririz.
İkincil kazanç elde etme: Hastalık hastalığında kişiler bazen hasta oldukça çeşitli kazançlar- örneğin, ev ve iş yerindeki sorumluluklardan kurtulma, daha fazla ilgi ve sevgi- elde ettiklerini fark ederler ve elde ettikleri kazancı kaybetmemek için hasta oldukları düşüncesini sürdürmek isterler. Bu durum genelde bilinç dışı meydana gelir ve birey bu süreçte bedenine fazla odaklandığı için her değişikliği hastalık olarak algılayabilir.
Çocuklukta karşılaşılan aşırı korumacı ebeveyn tutumu: Anne ve babaların çocuklarına karşı aşırı korumacı davranışları çocukların kendilerini güçsüz hissetmelerine ve her an hasta olabilirim düşüncesine kapılmalarına sebep olabilir. Bu durum yetişkinlikte de devam edebilir.
Aleksitimi( Hastanın duygularını tanıyamaması ve ifade edememesi): Hipokondriyazis hastalarının çoğunluğu fiziksel yakınmalarını çok detaylı ve net bir şekilde anlatabilirken duygularını anlatmaktan kaçınırlar. Duygularını nasıl ifade edeceğini bilemeyen bireyler sevilme, ilgi görme, üzülme gibi duygusal ihtiyaçlarını bedensel yakınmalarla anlatmaya çalışırlar.
Hipokondriyazisin sıklığı ile ilgili bazı araştırmalar yapılmış olsa da yaygınlığı ile ilgili net bilgiler elde edilememiştir. Bunun en önemli sebeplerinde birisi kişilerin psikiyatri dışında birimlere başvuruyor olmaları ve yönlendirilme yapıldığı halde psikiyatra başvurmayı reddetmeleridir.
Konuyla alakalı Özmen ve arkadaşlarının Türkiye’ de yaptığı çalışmada; hipokondriyak tanısı almış hastaların % 85’ inin daha önce psikiyatri dışı hekimlere başvurduğu ancak bunlardan yalnızca %53’ ünün psikiyatri polikliniğine sevk edildiği bulunmuştur. Bu durum bizlere hastaların yeterli düzeyde psikiyatra yönlendirilmediğini göstermektedir.
Hipokondriyak hastalarının tedavi süreci psikolojik bozukluklar arasında en zor olanlardan birisidir. Hastalarda yüksek düzeyde direnç söz konusudur. Genelde psikolojik bir sorunları olduğuna inanmadıkları için çevrelerinin zoruyla veya başka birimden bir doktorun yönlendirmesiyle psikiyatri servisine başvururlar; ancak psikiyatri birimine başvursalar dahi durumun psikolojik olabileceğini kabul etmeleri uzun zaman alabilir.
Hipokondriyazis tedavisinde genelde ilaç ve psikoterapi birlikte kullanılır. Ancak hastaların büyük çoğunluğu önce ilaç kullanımını reddeder daha sonra terapileri yarıda keser. Hastanın durumu kabullendiği, süreci aksatmadığı ve hipokondriyazisin sebebi hakkında doğru bilgiler toplanabildiği takdirde olumlu sonuçlar alınması muhtemeldir.
Sürecin sağlıklı bir şekilde sonlanabilmesi için en önemli etmenlerden birisi de çevredir. Hastanın yakınlarının süreç boyunca terapistle iletişimde olması ve hastanın üstüne gitmeden onu anlamaya çalışması çok önemlidir. Hastaya inanmamak, “Sende abartıyorsun.”, “Turp gibisin… Hiçbir şeyin yok.” gibi söylemlerde bulunmak; hastanın çevreden soyutlanmasına, kendisini daha fazla dinlemesine ve bunun sonucunda semptomlarının artmasına sebep olur. Bunun yerine daha destekleyici cümleler kurmak ve hastanın bir uzmana başvurmasını sağlamak çok daha sağlıklıdır.
Psk. Aslıhan ÇELİK