İnsan yaşamı boyunca pek kişiye karşı bağlanma eylemini gerçekleştirir. Ancak bu bağlanmalardan en önemlisi ilk bakım verene karşı gerçekleştirilenidir.
İnsan yaşamı boyunca pek kişiye karşı bağlanma eylemini gerçekleştirir. Ancak bu bağlanmalardan en önemlisi ilk bakım verene karşı gerçekleştirilenidir. İlk bakım verene karşı gerçekleştirilen bağlanma, bütün yaşam boyunca bizim kişiliğimizde etkili olmaktadır. Bu yazıda kişinin bütün yaşamını etkileyen böyle önemli bir süreci ele almaya ve böylece insanların davranışlarında farkındalık oluşturmaya çalışacağım.
Bebeklerde bağlanma iki türlü gerçekleşir; birincil bağlanma, 6 ay ile 2 yaş arasında sadece bakım verene karşı geliştirilen bağlanma iken ikincil bağlanma, iki yaşından sonra bakım veren dışında birinci derece (baba, abla, abi vb.) çevredeki kişilere karşı oluşan bağlanmadır.
Bebek dünyaya ilk geldiği zaman dünyadaki işleyiş ve insanlar hakkında hiçbir şey bilmemektedir ve kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek kadar acizdir. Bir şeyler öğrenme, insanları anlama çabası başlar ve bebek için insanlar adına en büyük temsil ilk bakım veren kişidir. İlk bakım veren örnek bir figür olmasının dışında ayrıca bebek için keşifleri sırasında güven duyacağı, yardım alacağı bir destektir. Bebek bakım verenine iyi bir şekilde bağlanamazsa ona güvenemezse keşifleri yarım kalır. Ayrıca bebek için yaşamının kalanında karşılaşacağı insanlar için bir ön yargı oluşmuş olur. Örneğin, annesi tarafından ihtiyaçları bazen karşılanırken bazen karşılanmayan bebek, gelecekte karşılaştığı insanları tutarsız olarak görme eğiliminde olacaktır.
Bebeğin ilk yıllarda bağlandığı kişi illa anne olmak zorunda değildir. Bebeğin ihtiyaçlarını karşılayan, onun keşiflerinde ona yardımcı olan herhangi bir kişi de bebeğin bağlanma figürü olabilir. Ancak bebek için en sağlıklı olan ilk üç sene bir kişiye karşı bağlanma gerçekleştirmesidir. Birden fazla kişi bebeğin bakımıyla ilgilenirse bebek için güvenli bağlanma gerçekleşmeme ihtimali artar. Bu yüzden özellikle bakım veren kişinin ilk üç sene farklılaşmaması bağlanma için önemlidir. Üç senenin sonunda bebeğe sizden sonra bakım verecek kişiye ikinci derece bağlanabilmesi için evin bir üyesiymiş gibi, sizin de yanında olduğunuz zamanlarda, diğer bakım verenle vakit geçirmesini sağlamak gerekebilir. Sık sık bakım verenin değişmesi bebekler için kaygı oluşturucu olabilir.
Bebeklik depresyonu iki türlü hastalık tablosu olarak tanımlanmaktadır; kısa süreli anne yoksunluğu, uzun süreli anne yoksunluğu. Bu tanımlar yapılan uzun süreli gözlemler sonucu elde edilmiştir. Yapılan araştırmalarda annesinden ayrı kalmadan önce gayet sağlıklı, güler yüzlü, normal kiloya sahip, çevresine tepkiler veren çocukların; annelerinden ayrı kalmaya başladıktan sonra ayrı kalma süresi arttıkça ruhsal durumlarının bozulduğunu, kilo kayıplarının arttığını, çevrelerine tepki vermediklerini fark etmiştir. Bakım veren ilk üç ay içerisinde döndüğü zaman çocuklar eski hallerine kavuşabilirken; üç ay geçtikten sonra süre arttıkça çocuklarda kalıcı hasarlar(zeka geriliği, donuk kişilik yapısı vb.) meydana gelmektedir.
Uzun süreli anne yoksunluğu, genelde anneden ayrılıp bakım evine verilen çocuklarda görülür. Bu çocuklar çoğunlukla gelişim olarak diğer çocuklardan geri kalırlar. Kendilerini güvende hissetmek için; kendini sallama, parmak emme, kendi kendine sarılma gibi kronik hareketleri vardır. Genelde yalancı zeka gerilikleri görülür. Görülen yalancı zeka gerilikleri 3-4 yaşından sonra tekrar aileye dönülse bile düzelemeyebilir. Bu çocukların fiziksel olarak bakımlarında hiçbir eksik olmasa bile hastalanma ve ölüm riskleri diğer çocuklara oranla daha yüksektir.
Bebeklik depresyonuyla alakalı Harlow’ un maymunlar üzerinde yaptığı deneyi izlemenizi ve oradaki maymunun havlusundan ayrıldıktan sonra verdiği tepkiye dikkat etmenizi öneririm.
Bebek doğduğu zaman kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar acizdir, bir bakım verene muhtaçtır. İhtiyaçlarını ağlayarak ifade eder ve bakım veren bu ağlamaların sebebini bilmemektedir. Bebek her ağladığında ihtiyaçları giderilir. İhtiyaçları giderilen bebek mutlu olduğu için gülümser, bu sayede bakım veren de ödülünü almış olur. Hatta bu ödülün ne kadar önemli olduğunu anneler genelde “Bakımı çok zor ama bir kere gülüyor ya o gülüş her şeyi unutturuyor.” diye ifade ederler. Süreç bu şekilde işler ve 6 ay sonra bebek bakım verene bağlanır. Gözü sürekli onun üzerindedir, bakım verenin görüş alanından çıkması kaygı oluşturur ve bu kaygı ağlama ile ifade edilir. Bu durum üç yaşına kadar böyle devam eder. Üç yaşından sonra artık bebek kendi ihtiyaçlarını yavaş yavaş karşılamaya başlar, yeni arkadaşlar edinir ve artık annenin yokluğu eskisi gibi kaygı oluşturmaz. Bu çocuğun bağımsız bir şekilde ayakta durabilmesi için olması gereken bir süreçtir. Ancak bu aşamadan sonra bazı anneler çocuklarından kopmakta, onları özgür bırakmakta zorlanabilmektedirler. Annelerin burada çocuklarını özgür bırakmanın onların iyiliği için olduğunu unutmaması ve bu duruma dikkat etmeleri oldukça önemlidir.
Bağlanmanın sadece güvenli ve güvensiz şeklinde gerçekleşmediğini düşünen bilim adamları, bağlanma türlerini öğrenmek için bir araştırma yapmıştır. Yapılan araştırmalarda bağlanma türlerini sınıflarken bebeklerin annelerinden ayrıldıkları ve tekrar birleştikleri zaman verdikleri tepkileri ölçüt almışlardır. Araştırmanın sonucunda üç çeşit bağlanma olduğu bulunmultur. Bu bağlanma türleri; güvenli, kaygılı-kararsız, kaçınan bağlanma türleri olarak adlandırılmıştır (Bknz. Ainsworth).
Deney sırasında anneleri gittikten sonra üzülen ancak bir süre sonra duruma adapte olan ve anneleri tekrar yanlarına geldiğinde annelerine sarılıp, bir süre özlem giderdikten sonra oyunlarına geri dönebilen çocuklar için güvenli bağlanma terimi mıştır. Güvenli bağlanan çocukların annelerinin genelde bebeklerinin ihtiyaçlarını zamanında giderdikleri ve bebeklerine karşı sakin kalabilen anneler oldukları tespit edildi.
Güvenli bağlana sitiline sahip bebekler üzerine yapılan uzun süreli araştırmalarda bu tarz bağlanan insanların hangi özellikleri gösterdikleri araştırıldı. Araştırma sonuçlarına göre güvenli bağlanan insanlar;
İnsanlara karşı güven duymakta, iletişime geçmekte zorlanmazlar. Genelde yapıcı bir ilişkileri vardır.
İnsanlara karşı iyimserdirler.
Terk edilme gibi kaygıları yoktur. Şayet terk edilirlerse, aynı deneyde olduğu gibi başlangıçta üzülürler ancak bir süre sonra duruma alışırlar ve bu durumun yaşamlarında bir şeylere engel olmasına izin vermezler.
İş yaşamlarında başarılı, sevecen, sabırlı olarak bilinirler. İş doyumları diğer bağlanma türlerine oranla yüksektir.
Aile ve iş kıyaslamasında aileyi tercih ederler. İş yaşamlarının fiziksel ve psikoloji yaşamlarına zarar vermesine izin vermezler.
Eşlerine karşı oldukça anlayışlı ve naziktirler.
Evlilik ve iş yaşamlarında karşılaştıkları problemleri yapıcı bir şekilde aşmaya çalışırlar.
Yaşamlarında pek çok şeye üzülüp sinirlenseler dahi bu durumları kolayca aşabilirler.
Kaygılı bağlanma stili olan kişilerin anneleri genelde tutarsız olarak tanımlanır. Bazen çocuklarının ihtiyaçlarını hemen giderirken bazen onları ihmal ederler.
Kaygılı bağlanan kişilerde sürekli ve yoğun bir kaygı hali vardır. En büyük korkuları terk edilmektir. Sevilmeye değer olmadıkları için terk edileceklerine inanırlar.
Ayrılık, ölüm, kayıp gibi durumlarda travma sonrası stres bozukluğu görülme ihtimali oldukça fazladır.
Evlilikten beklentileri yüksektir, beklentileri karşılanamayınca evlilikte problem oluşturmaya başlarlar.
Terk edilmekten korktukları için karşıdakini memnun etmek adına çok fazla fedakârlıkta bulunurlar.
Eşlerine karşı güven sorunu yaşarlar onun için diğer bağlanma stillerine oranla daha kıskançlardır.
Cinsel ilişkidense sarılıp uyumayı tercih ederler.
Kendilerine karşı yüksek beklentileri vardır bunları gerçekleştiremeyince kendilerini yetersiz ve işe yaramaz olarak görürler.
İş ve aile yaşamları sürekli çatışma halindedir. İş yaşamlarında insanlarla çok sık romantik ilişki kurarlar. Bu durum sürekli bağlanma isteklerinin bir sonucudur. Sürekli yakın ilişki kurmak istemelerinden dolayı iş arkadaşları tarafından pek sevilmezler.
Kaçınan bağlanma stiline sahip kişilerin anneleri genellikle çocuklarına karşı ilgisiz onların ihtiyaçlarını umursamayan kişilerdir. Bu bağlanma stiline sahip bireyler yetişkinlik dönemlerinde annelerini ilgisiz ve acımasız olarak tanımlarlar.
Çocukluğunda kaçınan bağlanma tarzına sahip bireyler ilerleyen yaşamlarında genelde saldırgan ve öfkeli davranışlar sergilerler. Çocuklukta annelerine karşı gösteremedikleri öfkeyi başka nesnelere yöneltirler.
Sürekli reddedilme, başarısız olma gibi korkuları vardır. Bu yüzden yakın ilişkilerden kaçınırlar.
Hayattaki mutluluğun iş başarısıyla doğru orantılı olduğuna inanırlar.
İş yaşamlarındaki başarısızlıklarını dışarıya öfke olarak yansıtırlar.
Eşlerine karşı oldukça vurdumduymaz ve öfkelilerdir. Genelde bu bağlanma türündeki erkeklerin eşlerine karşı şiddet uyguladığı bilinmektedir.
Yapılan araştırmalara göre madde en fazla madde kullanımı görülen bağlanma türüdür.
Duygusal bağ kurmaktan kaçındıkları için bağlanma gereksinimlerini bir gruba bağlanarak gerçekleştirirler. Bu grup içeriği çok fark etmez bir siyasi grup da olabilir, bir futbol takımı da..
Bazen içinde bulundukları grubun karşıt olduğu gruplara saldırganca davranışlar sergileyerek çocuklukta annelerine karşı yansıtamadıkları terk edilmişlik öfkesini açığa çıkarırlar.
Yaşadığımız klinik tecrübeler, her ne kadar çocuklarına değer veren, üzerinde titreyen ve onları daha iyi yetiştirmeye çalışan anne baba sayısının arttığını gösterse de, çocukla bakıcısı arasındaki bağı düzenleme ve organize etmede çok da başarılı olduğumuz söylenemez. Çocuğun ihtiyaçlarına cevap verelim derken bunu olması gerekenden fazla vererek aradaki ilişkiyi zedelemek, evlenen ama kendi ailesinden kopamayan ve geniş-çekirdek aile yaşamını ayrı evlerde de olsa sürdüren ailelerin sorumluluk eksiklikleri, sık bakıcı değişiklikleri, çocuğu bilinçsiz yönlendirmelerle var olan problemleri büyütmek gördüğümüz başlıca sorunlardan. Bu noktada, çocuk ve bakıcısı arasındaki bu ilişkiyi doğru yapılandırmak için uzmanlardan destek almalısınız.
Psk. Aslıhan ÇELİK